'Bankoğlu: Adalet 'Olası Kastla' yok edildi'
CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, 43 maden işçisinin hayatını kaybettiği Amasra Maden Faciası Davası'nın gerekçeli kararına ilişkin açıklama yaptı.
CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, 43 maden işçisinin hayatını kaybettiği Amasra Maden Faciası Davası’nın gerekçeli kararına ilişkin açıklama yaptı.
Bartın Ağır Ceza Mahkemesi, savcılığın Amasra faciasından doğrudan sorumlu sanıklara en yükseği 17 yıl olmak üzere çeşitli cezalar verildi. Gerekçeli kararda, sanıklar için “bilinçli taksirle öldürme ve yaralama” suçlarından cezalar uygulandı.
Bu dava baştan sona bir hukuk utancı olarak hatırlanacak!
“Ailelerin adalet çığlığı hala kulaklarımızda” diyen Bankoğlu, gerekçeli kararın açıklanmasının ardından “adaletin olası kastla yok edildiğini” ifade etti. Bankoğlu’nun açıklamasında şunlar yer aldı: 14 Ekim 2022’de Amasra’da 43 madencimizin hayatını kaybettiği facianın, açık ihmal, eksiklik ve önlemsizlikler nedeniyle yaşandığı gerek devletin kurumlarınca gerek meslek odaları ve uzmanlarca defaatle açıklandı. Mahkeme de bilirkişi raporları, madencilerin ifadeleri ve birçok resmî belgeyle bu eksiklik ve ihmalleri tespit etmişti. Amasra’da üretim baskısıyla, denetimsizliklerle, iş güvenliğinde alınmayan önlemlerle, personel azlığıyla ve buna benzer birçok etmenle 43 madencimizi katlettiler. Denetleme yönünden sorumluluğu bulunan Bakanlık yetkilileri davaya dahil edilmedi. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) o dönemki genel müdürü, faciada doğrudan sorumluluğu bulunmasına rağmen apar topar EYT’den emekli edildi. Genel müdürle birlikte TTK yöneticileri davaya dahil edilmedi. Resmi raporlar ihmallerin sadece Amasra’yla sınırlı kalmadığını belirtmesine rağmen Amasra Davası, sadece Amasra Müessesesi’yle sınırlı tutularak devam ettirildi. Savcılık faciadan doğrudan sorumlu sanıklara olası kast suçundan 43’ez kez cezalandırılmasını talep ederken 2,5 yıllık dava sürecinin ardından verilen kararla 20 sanığa bilinçli taksir suçundan hapis cezası verildi. Üç kişi ise beraat ettirildi. Herkes kamuoyunun vicdanını ve ailelerin acısını bir nebze rahatlatacak cezalar beklerken bu kararla aileler yıkıldı; ailelerin ve yaralı madencilerin adliye önündeki adalet çığlığı hala kulaklarımızda. Bu kararla adalet gibi aileler de göçük altında bırakıldı. Facianın ilk gününden bu yana bu davanın baştan sona bir hukuk utancı olarak hatırlanacağını tekrar belirtelim.
Amasra’da olası kast yoksa hangi iş cinayetinde var!
Mahkemenin gerekçeli kararında da inanılmaz ifadelere rastlıyoruz. Kararda 301 madencinin katledildiği Soma Davası kararı üzerinden bilinçli taksir ve olası kast arasında bir ayrım yaptığını görüyoruz. Olası kast, failin neticenin meydana gelme ihtimalini “ciddi bir şekilde mümkün görmesi”ne, tahmin etmesine karşılık bu neticeye kayıtsız kalması, razı olması, neticeyi kabullenmesi halidir. Olası kastta fail, neticenin gerçekleşmesine karşı aldırışsız, kayıtsız kalması, bu neticeyi umursamama halindedir. Bilinçli taksirde ise failin neticenin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapması gerekmektedir. Acaba mahkeme hangi saiklerle, hangi resmi raporlara veya ifadelere dayanarak sanıkların bu facia yaşanmasın diye çabaladığını ve işçi sağlığını umursadığını düşündü! Mahkeme Enerji Bakanlığı’nın asli kusurlu ilan ettiği kişilere, iş hiyerarşisini bozanlara, “bankamatik memurluğu” yapanlara, hiçbir denetim yapmayanlara veya facia nedeniyle işçileri suçlayan kişilere bakarak mı bilinçli taksir kararını verdi! Yüzlerce delile, ifadelere ve raporlara rağmen hala bu katliama “bilinçli taksirle öldürme” deniyorsa, artık bu ülkede hangi iş cinayetine olası kast cezası verilebilir. Bu kararla adalet ve emek olası kastla yok edilmiştir.
İşçiye verdiği değer: ölüm, açlık, cezasızlık!
Soma katliamında sadece iki tutuklu avukat var: Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı. Türkiye’de iş düzeni öyle bir hale getirildi ki, işçileri göz göre göre öldürenler değil, onları savunanlar cezalandırılıyor. Amasra’da da verilen kararla öldürülen işçiler, onların aileleri ve adalet bekleyen, emeğin yüceliğini savunan vicdan sahibi insanlar cezalandırıldı. Yargıdan kaçırılan sorumluları geçtik; Amasra Müessesesi’nin başındaki sanık bile ceza indirimleri düşüldüğünde her bir işçi için 3-5 ay hapis yatacak. Bu iktidar için işçinin hayatının bedeli işte budur: Ölüm, cezasızlık, acılı aile ve adalet travmalarıyla dolu bir toplum. Bu ve benzeri kararlar, ne yazık ki, iş güvenliği hiçe sayan başka yandaşları da teşvik edecektir. “Nasılsa adalet yok, nasılsa ceza yok, arkamızda Saray ve onun işçi düşmanı zihniyeti var” diyenleri teşvik eden, işçiye ölümü ve açlığı reva gören bu düzenin devamlılığı amaçlanmıştır.
Hukuki mücadelenin yanı sıra siyasi mücadelemiz de sürecek!
Gerekçeli kararın ardından istinaf süreci de başlamış oldu. Çalışma Bakanlığının eksiklerle dolu denetleme raporu, keşif yapılmaması başta olmak üzere yüzlerce delil, ifade ve raporlar dikkate alınarak bu trajik kararın iptal edileceğine ve davanın tüm boyutlarıyla yeniden görüleceğine dair iyimser beklentimiz hala mevcut. Hukuki mücadelenin yanı sıra siyasi mücadelemiz de sürecek. Bu katliamın başından beri siyasi bir yönünün olduğunu artık tüm Türkiye biliyor. Yargıdan adam kaçıran, torpille ve liyakatsizliklerle kurumların yetkinliğini yok eden, iş sağlığı ve güvenliğini “gereksiz maliyet” gören, işçi düşmanı bir anlayışın AKP iktidarıyla yayıldığını hepimiz biliyoruz. Erdoğan’ın Amasra katliamı sonrası “kader, fıtrat” sözleri, Adalet Bakanı’nın kendi memleketinde üç maymunu oynayan tavırları, Bakanlık yetkililerinin yargılanma taleplerinin yine Bakanlar tarafından reddedilmesi gibi tanık olduğumuz onlarca olay, bu davanın daha başından siyasi saiklerle yönlendirileceğini göstermişti. Biz, Saray’dan da, sırtını Saray’a dayayan parazit bürokratlarından da, Saray yargısından da korkmuyoruz. Bu dava rafa kaldırılamayacak; siyasi ve idari sorumlular tek tek hesap verecek. Amasra’nın hesabı mahşere kalmayacak.